Bosna - Hersek Gezimizden Notlar 1. Kısım: Poçitel - Blagaj - Mostar

Merhaba, ben Ender;


Her şey yaklaşık 4 -5 ay önce daha sonraki yazılarımda da bahsedeceğim Nevşehir gezimizden dönerken, birden yurtdışına çıkmaya karar vermemizle başladı. Daha önce bu durumu deneyimlemiş arkadaşlarımızdan da bilgi alarak, araba kiralayarak Balkanlar'ı vizesiz gezmeye karar verdik. 

Euro, Türk lirasının beşiğini tıngır mıngır sallarken yola çıktığımız bu serüvende deneyimlerimizi sizinle paylaşmak istedim. keşke gelmeden bilseydim dediğim şeyleri size aktarmaya çalışacağım. 

Bu yazımızda ise Karadağ ile Sırbistan arasında ziyaret ettiğimiz Bosna'da ilk gün gezdiğimiz yerler olan Poçitel nam-ı diğer Türk köyü, Blagaj yani meşhur tekkenin olduğu bölge ve Mostar köprüsüne ev sahipliği yapan Mostar bölgesindeki deneyimlerimizi aktaracağım. Gezilmesi gereken yerlerden, yemek önerilerinden bahsedeceğim. Sorun olmayacağını bilsem wifi şifrelerini de yazarım.


Tekke'den bir görüntü

1. Kısaca Bosna - Hersek Tarihi

Boşnaklar güney slav ırklarındandırlar ve isimlerinin 'Horion Bosna' yani 'güzel insan' anlamına geldiği söylenmektedir. Bosna - Hersek'e yolunuz düşerse bu söylemin sebebini az çok siz de anlayacaksınızdır. 1463 yılında Osmanlı idaresine geçen ve geçtikten sonra müslümanlığı benimseyen boşnaklar, Balkan coğrafyasında müslümanlığın devamında önemli bir rol oynamış ve devlet içerisinde de çok önemli noktalara gelmişlerdir. 1878 yılında ise zayıflayan Osmanlı bu bölgeyi Avusturya - Macaristan İmparatorluğu'na savaşmadan masa başında kaybetmiştir. 

1918 yılına kadar Avusturya - Macaristan İmparatorluğu'nun yönetiminde kalmalarının ardından, daha önceki Belgrad yazımda da bahsetmiş olduğum Yugoslavya'nın iç karışıklıkları dönemine geçmişlerdir. Yugoslavyanın dağılmasının ardından 1992 yılında Bosna - Hersek bağımsızlığını ilan etti. Aynı sene Bosna Savaşı da başladı. Savaş 100.000'e yakın Boşnağın ölümüyle sonuçlanacaktı.

Savaşın ilk yıllarında Rus destekli Sırp ordusunun saldırılarına birçok bölge yenik düştü. Bazı bölgeler kendini savunabildi bunlardan biriyse Srebrenitza idi. 1993'te Birleşmiş Milletler 6 yerleşim birimini "güvenli bölge" ilan etti, Srebrenitza da bunlardan birisiydi. 

1995 yılında Sırplar Saraybosna'daki kuşatmayı şiddetlendirdi ve Nato Sırplara karşı hava saldırısı düzenlendi. Buna misilleme olarak Sırplar 6 güvenli bölgeyi bombalayarak 300 Birleşmiş Milletler askerini rehin aldı. Temmuz 1995'te general Ratko Mladiç komutasındaki Sırp güçleri Srebrenitsa'daki Hollandalı Birleşmiş Milletler güçlerini etkisiz hale getirerek şehri hedef aldı. Yaklaşık 25,000 Boşnak Sırp tehdidi üzerine şehri terk ederek bir başka güvenli bölge olan Potocari'ye ulaştı. 5000 mültecinin kampa girmesinin ardından Hollandalı barış gücü askerleri kampın dolduğunu bildirerek kampın girişini kapattı. Bu olay, kampın yakınlarındaki yaklaşık 20,000 Boşnağın Sırpların ölüm tehdidine karşı savunmasız kalmasına yolaçtı. Sırplar bölgedeki Boşnakları tahliye etmeye başladığında Hollandalı birlikler müdahale bulunmadı, hatta işlemlerin düzgün bir şekilde gerçekleştirilmesi için organizasyonda yardımcı bile oldu. Kadın ve çocuklar ayrıldıktan sonra askerlik çağına gelmiş olan erkekler otobüslere bindirildikten sonra kampın yakınında kurşuna dizilerek öldürüldü. II. Dünya Savaşı'ndan sonraki bu en büyük soykırımda 10 - 15 bin Boşnak'ın katledildiği iddia edilmektedir. Kızılhaç yetkilileri bu olaylar sırasında 7.500 kişinin kaybolduğunu bildirmiştir.

Tarihe Srebrenitza Katliamı olarak geçecek o güne kadar olaylara kayıtsız kalan batı kamuoyunda Sırplara karşı baskılar arttı ve 1995 yılı sonlarında savaş son buldu. 

2008 yılının başlarında, Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi, Bosna'daki savaşla bağlantılı olarak kırk beş Sırp, on iki Hırvat ve dört Boşnak'ı savaş suçlarından mahkum etti. Tahminler, savaş sırasında yaklaşık 100.000 kişinin öldürüldüğünü göstermektedir. 2.2 milyondan fazla insan yerinden edildi ve bu, o zamanlar Avrupa'da II. Dünya Savaşı'nın sonundan bu yana en yıkıcı çatışma haline geldi. Buna ek olarak, tahmini olarak 12.000-50.000 kadın tecavüze uğradı; kurbanların çoğu Boşnak kadınlar olmak üzere, çoğunluğu Sırp güçleri tarafından gerçekleştirildi.

2. Bosna Hersek Hakkında Genel Bilgiler 

Gelişmekte olan bir ülke olan Bosna Hersek Birleşmiş Milletler tarafından tanınmıştır ve AB'ye potansiyel aday statüsünde yer almaktadır. Ülke kendi para birimi olan Konvertibl Mark'ı 1998 senesinde yürürlüğe sokmuştur ve halen kullanmaktadır. 

Bosna Hersek'te yaklaşık %50 oranında Boşnakça konuşulmaktadır ancak %30'a yakın oranda Sırpça ve %15 civarında ise Hırvatça konuşulmaktadır. Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi bu diller birbirleriyle yüksek oranda benzerlik göstermektedir. Ülkede azınlık dili olarak ve Turist dili olarak Türkçe de konuşulmaktadır. Özellikle meşhur boşnak böreğinden yemek istiyorsanız Türkçe harici başka herhangi bir dil konuşmanıza gerek kalmayacaktır. 

Bosna - Hersek, ulusu oluşturan 3 etnik grubun da eşit temsil edildiği, 3 cumhurbaşkanından oluşan bir parlamenter sisteme sahip. Nüfusu oluşturan etnik grupların oransal olarak eşit olmadığı düşünülünce bu bana ilk planda garip gelmişti. Eski olimpiyat parkına doğru arabayla giderken birden karşımıza çıkan devasa pankartta 'Dobro Dosli a Republika Sırpska' yazısını gördük. Gezinin 7. gününde bu yazının Sırp Cumhuriyeti'ne hoş geldiniz anlamına geldiğini anlayacak kadar boşnakçamız gelişmişti. Nasıl ya ne sırpı ne cumhuriyeti diye şaşırmaktayken yaptığımız araştırmalar neticesinde Bosna Hersek'in 3 siyasi yapıya bölünerek yönetildiğini öğrendik. Bunlardan ilki ve başkenti de içine alan yapı Bosna - Hersek Federasyonu. İkincisi ise RS yani Sırp Cumhuriyeti. Üçüncü yapı ise bir Anadolu ilçesi büyüklüğünde olan Brçko Bölgesi. Sırpların ve Hırvatların çoğu RS bölümünde yaşıyor. 

Sarı ile gösterilen Bosna Hersek Federasyonu, yeşil ile gösterilen Sırp Cumhuriyeti ve koyu yeşil ile gösterilen Brçko Bölgesi, Bölgenin denize limansız 20 km'lik bir kıyısı bulunmakta, solda Hırvatistan, sağda Sırbistan ve güneyde Montenegro ile komşuluğu mevcut. 

Ülkede herkes devlet tarafından sigortalı ancak sağlık hizmetleri ve kişi başına düşen hastane yatağı sayısı yetersiz olarak değerlendiriliyor. Türk doktorların (tabi ki saç ektirme de dahil) afişlerini şehirde görmeniz olası.  


3. Konaklama ve Otopark

Gezimizin kalan kısımında olduğu gibi bu kısımında da Airbnb aracılığı ile konakladık. En ucuz kaldığımız ve en ucuz konaklama seçeneklerinin olduğu yer Bosna idi. Kapalı otoparkı olan, harika döşenmiş bir evde şehre 5 dk araba, 45 dk. yürüme mesafesinde kaldığımız evi o kadar beğendik ki gezmek için çıkmakta zorlandık. 

Hem ev sahibimiz, hem girdiğimiz yerlerde insanlar tahmin edebileceğinizin de üstünde yardımsever ve kibarlardı. Onların ayranın koyu kıvamlısına da yoğurt demesi sebebiyle, greek yoghurt yazılarına da sinirlenerek giriştiğimiz yoğurt arayışında market rafından düşürerek patlattığımız yoğurda bile tek kelime laf edilmedi. 

Bosna'da konaklarken kesinlikle meydanda tutmak zorunda değilsiniz çünkü tramvay ana caddeden geçiyor ve tam da gezeceğiniz yerlere kadar sizi getiriyor.

Şehirde otopark sorunu yok, ancak ücretsiz park yeri bulmak sorunu var. Merkeze yakın AVM'ler de dahil park ücreti alıyorlar. Saat başı 1 - 2 KM civarında. Ancak güvenli bir yere arabanızı bırakmak için, teleferiğin alt tarafındaki merkezi ve kapalı yeraltı otoparkı mükemmel bir seçenek. Otoparklarda ve bir sonraki yazımda bahsedeceğim Saraybosna Umut Tüneli'nde kendi para birimleri haricinde para kabul etmiyorlar, otoparklarda ve restoranlarda kart ile bu sorunu çözebilirsiniz ancak Umut Tüneli için yanınıza KM almayı unutmayın.

4 - Geziden notlar ve öneriler, biz ne yaptık?

Biz balkanları gezmeye Üsküp'ten başlayıp, başladığımız yerde de bitirdiğimiz için Bosna - Hersek bizim Karadağ'dan sonraki güzergahımızdı. 'Pek bir şey yok' yorumlarıyla beklentimizi düşürerek gitsek de biz pek çok şey gördük. Eğer siz Sırbistan'dan Bosna'ya geçip sonra Karadağ'a geçecek iseniz anlattıklarımın 2. kısmını ilk gün 1. kısmını 2. gün yapabilirsiniz. 

Poçitel yolundaki eşkiyalar

Türk köyünün kalesinden Splinter usta


İlk durağımız Bosna'da bir Türk Köyü olarak adlandırılan Poçitel oldu. Poçitel uzun yıllar Osmanlı'nın bir sınır kasabası olarak görev almış ancak sınırların yeniden düzenlenmesi sonrasında coğrafi olarak önemini yitirmiştir. Savaşlar esnasında Poçitel kalesi ve içerisindeki cami ciddi hasarlar görmüş ve restorasyon çalışmaları yapılmış. Yoldan kısa süreli bir sapma ile Poçitel'e ulaştıktan sonra haritanın yönlendirdiği son sola girişte soldan girmeyip düz gider iseniz köyün içerisine arabanızı ücretsiz olarak park edebileceğiniz gibi haritayı takip edip yokuştan inerek Poçitel kalesinin alt kısmında arabanızı ücretli olarak da park edebilirsiniz. Blagaj'a giden yol ise alt taraftan geçtiği için yukarı da park etseniz arabayla her türlü aşağı inmeniz gerekecek gezinizin devamında.

Şunu da hatırlatmak gerekir ki yukarıdan gezerek inmek ve sonra arabaya tekrar tırmanmak bir seçenek olduğu gibi aşağı da parkedip gezerek yukarı çıkıp en son aşağı doğru serbest koşu yapmak da fena bir seçenek değil. Kale kompleksinin içerisinde açıklamaları İngilizce okumak mevcut. 

Kale ile ilgili beni şaşırtan durumlardan biri içerisinde özel mülklerin bahçelerin olması oldu. Gezinirken doğal bitki örtüsü, kaplumbağalar ve sincapları izleyebilirsiniz. Poçitel'i gezmek yorucu olduğundan çok sıcak bir saate denk getirmemenizi öneririm. 


Yol çalışması olmayan tarafa doğru köyün üstten görünümü
                                            

Kalenin girilemeyen bir bölümü olmadığı gibi gördüğümüz kadarıyla bir denetleme mekanizması da mevcut değildi. Giriş ücretli değildi. Kalenin gözetlemek kulesi dahil her yerine girip gezdik. Çoğu zaman bu tarz yapılarda kale ilgili kısımlar harabe şeklinde karşımıza çıktığı için eski zamanlarda askerlerin çıktığı gibi merdivenlerden çıkmak bizi de şaşırttı. En üst katta pencerelerde harika fotoğraflar çekinebilirsiniz. Yakınında yapılmakta olan otoyol çalışması ne yazık ki manzarayı bir hayli bozmakta. 


İleride dağda çıplak izlenen alan yol çalışması sebebiyle öyle görünmekte
                                            

1993'te savaşta tamamen tahrip edilmesinin ardından 2001 yılında restorasyon sonrası tekrar ziyarete açılan Şişman İbrahim Paşa Camii'ne ise giriş ücretli. Açıkçası 20 yıl önce inşa edilmiş herhangi bir camiiden de bir tık daha otantik görünmesi haricinde belirgin bir farkı kalmamış ve karakterini yitirmiş diyebilirim. Camii avlusunda hediyelik vb. eşyalar satılmakta. Poçitel'de kalenin içerisinde ve alt kısımda size bir şeyler satmaya çalışan bir çok insan göreceksiniz, ben bilmediğim yerden bal almayı tercih etmiyorum ancak alan kişiler köylülerin sattığı balların çok lezzetli olduğunu ifade etti. Alt kısımda ayrıca bir Türk restoranı var. 

Şişman İbrahim Paşa Camii 

Kaleyi dolaşıp fotoğraf çektikten sonra Blagaj'a doğru yola çıktık. Arabadayken yağmur yağmaya başlayınca biraz tadımız kaçmadı değil ama arabadan inmemizle de durmasıyla keyfimiz tekrar yerine geldi. Blagajın merkezine doğru gittiğinizde zaten tam olarak nereye gitmeniz gerektiğini gösteren tabelalar karşınıza çıkıyor. Girişin olduğu bölgede park yeri mevcut, tekkenin olduğu ve balık restoranlarının olduğu kısımda da park yeri mevcut. Hem yürüyüp görmüş oluruz hem de park parası vermem diye düşünürken her yere park etmenin ücretli olduğunu öğrendik, ücret 2 KM idi. Biz de arabamızla aşağı kadar gitme kararı aldık. Burada 0.5 KM'ye bütün Bosna Hersek magnetlerimizi de zulaladık. 


Restoranların olduğu kısmı ve tekkenin karşıdan göründüğü kısımı ücretsiz olarak gezebilirsiniz ancak Blagaj Tekkesi'ne giriş ücretli, gittiğimiz dönemde kişi başı 5 KM ücret ödedik, tekkenin içini gezmek için dress code mevcut, kadınlar için etek ve baş örtüsü girişte var. Tekkenin pencerelerinden dışarıyı görmek, böyle tekke vardı da biz mi gitmedik dedirtti. Doğa harikası olan harika bir yere konuşlanmış neredeyse 600 yıllık bir geçmişi olan Alperenler Tekkesi. Elinize Türkçe bir bilgilendirme broşürü veriyorlar. Odaların üzerinde ne olduğu yazıyor, çok büyük bir yer değil. İçeride fotoğraf çeken, namaz kılan, dua eden insanlar bir arada. Çorabınızın delik olmaması gerektiğini hatırlatmama gerek yok sanırım. 

Blagay ve Blagaj Tekkesi karşıdan görünüm


Tekke konseptine genel olarak sıcak bakmamakla beraber güzelliği, sakinliği ile görmeye değecek bir yer. Üstelik aç hissediyorsanız bölgeye özel balıkların servis edildiği restoranlarda nehir sesi eşliğinde karnınızı doyurabilirsiniz. 

Tekkeden önce gelen kısımda nehir ve üzerinde dizilmiş olan restoranlar

Saat ilerlerken ve yağmur da hızını arttırmaya başlamışken bu kabaran su sesleriyle ve yeşille dolu yerden uzaklaşıp başından beri çok merak ettiğimiz Mostar'ı görmeye doğru yola koyuluyoruz. Mostar'ı büyük bir ilçe gibi düşünmek mümkün, daha önce fotoğraflardan hayal ettiğim ile gördüğüm şey arasında ise belirgin bir fark var. Köprü kocaman içerisinde AVM dahi olan bir yerleşim merkezinin ortasında duruyor. Köprüyü görmek ücretli değil zaten köprünün üstünde değil genel olarak uzaktan köprüyü gören bir yerde fotoğraf çekilmek tercih ediliyor.


Bosna Hersek'te iç savaş sırasında Hırvat topçularının ateşi sonucu 1993 yılında yıkılan Neretva Nehri üzerindeki Mostar Köprüsünü, Karayolları'nın beraber çalıştığı bir şirketin Türk taş ustaları bir yıllık çalışmasıyla yeniden ayağa kaldırdı. Köprünün restorasyon çalışması 2004 yılında tamamlandı ve açılarak 2005 yılında Unesco dünya mirası listesine eklendi. Ayrıca bölge içerisinde restoranların gördüğü bir küçük köprü daha mevcut. 

Turist çantam, şemsiyem, yarim ve Mostar
Köprünün alt tarafında da fotoğraf çektirmek için alan mevcut. 


Mostarda sokaklarda Red Army yazısını görünce başta ırkçı bir söylem veya grup mu diye düşünüyorum ancak araştırınca öğreniyorum ki Red Army, Velez Mostar Futbol Kulübü'nün taraftar grubunun kendilerine verdiği bir isim. Bölgenin taraftarlık düzeyi genelde şu hikayeyle aktarılıyor: 1985-86 sezonunda Mostar nüfusu yaklaşık 110.000 ancak o sezonda Hajduk takımı ile oynanan maç için Hırvatistan'a şehirden tam 8000 kişi gidiyor, maçların oynandığı günler şehrin sokakları boşalıyor. 

RED ARMY 1981 şeklinde yazılar her sokakta göze çarpıyor. 

Mostar'ın sokaklarında dolaştıktan sonra artık karnımız acıkmıştı ve o küçük köprüyü gören bir çok restorandan birine oturarak Boşnak mutfağına özgün bir şeyler deneyelim istedik. Fakat mutfaklarımız çok benzer olduğu için normalde yediğimiz versiyonların daha etlisini yemiş gibi olduk diyebiliriz. Bölgede etin ucuz olmasının da mutfağı etkilediğini düşünmeden edemiyorum. Öte yandan salatayı ve yeşilliği ise bütün gezi boyunca olduğu gibi burada da özlemekle yetindim. Salatayla etin fiyatı ise neredeyse aynı olduğu için etobur olan eşim ve ben seçimimizi hep etten yana kullandık. 


Fotoğrafta belli olmasa da yağmur yağıyor ve biz yağmurdan kaçıp buraya girdiğimiz için ben de ıslağım, arkadaki köprünün de eminim bir adı vardır ama benim küçük mostar köprüsü.
Bu restorana da menüsünü önden google haritalardan inceleyip gitmiştik, fiyatlar uygundu. Behar Restaurant

Neyse ki Neretva Nehri üzerindeki restoranlarda bolca siyah çay mevcut olduğu için köprü manzarasıyla çay içtikten sonra enerjimizi topladık Mostar'da gezen yüzlerce (evet yanlış okumadınız yüzlerce) Türk'ün arasından sıyrılarak arabamıza gittik. Buradan sonraki durağımız ise Saraybosna'daki evimiz. Yazının devamında görüşmek üzere!


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karadağ Gezimizden Notlar - Kotor (2. Kısım)

Karadağ Gezimizden Notlar Sveti Stefan ve Budva 1. Kısım

Bosna - Hersek Gezimizden Notlar 2. Kısım ( Saraybosna, Umut Tüneli ve Olimpik Şehir Kalıntıları)